İmam Muhammed Zahid El-Kevserî
16 Eylül 1879 yılında Düzce'de doğan Muhammed Zahid el-Kevseri, Çerkez asıllı bir aileye mensuptur. İlim yolundaki ilk derslerini babasından aldı. Babası müderris Hasan Hilmi Efendi'den temel İslami ilimleri tedris ettikten sonra Düzce'deki rüştiye mektebinden mezun oldu. 1893'te İstanbul'a gelerek Kazasker Hasan Efendi Daru'l Hadis Medresesi'nde öğrenimini sürdürdü. Fatih Camii hocalarından ders aldı. Ders aldığı kıymetli alimler şahsiyetinin teşekkülünde önemli bir role sahipti. Bilhassa Alasonyalı Ali Zeynel Âbidin Efendi ve Eğinli İbrahim Hakkı Efendi'nin ilminden yararlandı. İstanbul'da 10 yıl süren medrese eğitimini başarılı bir şekilde tamamladı ve "Dersiam" unvanını elde etti.
Fatih Camii'nde müderrislik yapmaya devam ederken, Darülfünun'da açılan fıkıh müderrisliği imtihanında başarılı olmasına rağmen İttihatçılar tarafından engellendi. Bunun akabinde Kastamonu'da yeni açılan bir medresede vazifelendirildi. M. Zahid Kevseri, hayatı boyunca İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup devlet ve fikir adamlarına muhalefet ederek, İslam'ın izzetine halel gelmesine rıza göstermedi. Hakkında tutuklama emri çıkınca Mısır'a hicret etmek zorunda kaldı. İskenderiye'den Beyrut'a oradan da Şam'a geçti.
Hayatı boyunca çeşitli hastalıklarla mücadele etti ve gönlü vatan hasretiyle buruk olarak 11 Ağustos 1952 tarihinde Kahire'de hakka yürüdü.
Geride birçok eser bıraktı ve yüzlerce talebe yetiştirdi. Abdulfettah Ebu Gudde, Ali Ulvi Kurucu, Mehmed İhsan Efendi yetiştirdiği önemli şahsiyetlerdendir.
İmam Kevseri, İmam Şâfii 'nin 'en zor' diye nitelendirdiği şeyi başarmış, yani muhaddisliği ve fakihliği ilmi şahsiyetinde mezcetmiştir, sadece nakille yetinmeyip hadisin ruhuna ve fıkhına nüfuz etmesini bilmiştir. Hadis ilminin en netameli konularında araştırmalar yapmış ve bu ilimdeki yetkinliği sebebiyle kendisine 'el-Muhaddis', 'el-Huccet' gibi unvanlar verilmiştir. Fıkıh ilminin usul ve fürûuna dair birçok konuda görüş beyan etmiş olan İmam Kevserî, Hanefi mezhebi imamlarını ve onların görüşlerini savunmada büyük çaba sarf etmiştir. Kelam alanında kendi zamanında gerekli gördüğü konularda eserler telif ettiği gibi Tasavvuf, Mantık, Münazara, Belagat, Arapça gibi ilimlerde de birçok eser ve makale kaleme almıştır. El yazması eserlerin tahkiki hususunda da ciddi çalışmaları olmuş, birçok eseri tahkik ederek İslam mirasını gün yüzüne çıkarmış, ilim ehlinin istifadesine sunmuştur.
Ümmetin nezdinde O'nu kıymetli kılan; zühdüyle, takvasıyla, cihadıyla beraber istisnasız İslami ilimlerin tümünde otorite olmasıdır. Bu yönüyle ve ilmi üslubuyla selef ulemasının son temsilcilerinden sayılmaktadır. Yaptığı çalışmalara ve ortaya koyduğu müktesebata bakıldığında tam anlamıyla bir ihya ve tecdid hareketi gerçekleştirmiş olduğu da söylenebilir. İmam Zahid el-Kevseri, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını yakinen görmüş bir inkıraz dönemi insanıdır. Fakat böyle dönemlerin mütefekkirlerinde görülen yoğun fikir istihalelerinin ve muğlak bir dilin aksine onun fikirlerinde ve üslubunda müstakim bir çizgi dikkat çekmektedir.
İslam medeniyetinin muhafızı olma görevini üstlenen Zahid Kevseri, ne Müslümanların sorunlarına kayıtsız kalacak şekilde körü körüne geleneğe sığınmış ne de bir medeniyet imhasının adını 'din anlayışlarında yenilik' koyanlar kervanına katılmıştır. O, gelenekten yana bir tutum sergilemekle birlikte geleneğin aslına ve usulüne uygun, tutarlı yeniliklere de daima açık olmuştur.
İmam Kevseri hakkı savunmaktan ne pahasına olursa olsun vazgeçmemiştir.
İşte onun bu müstakim ve mutedil duruşunu kendine örnek alan, sığ ve dar çerçeveden kurtulup farklı alanlarda ihtisas sahibi olan, ilmi nezaket ve nezahetini her daim koruyan, geçmiş müktesebatından faydalanıp günün ihtiyaç ve sorunlarına cevap verebilen bir neslin inşasını hedefleyerek kurumumuza Kevseriyye nispetini verdik.
Tevfik Allah'tandır.